Bu yazı, Maydonoz Döner Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Şeyhin’in anlatımıyla, markanın Galatasaray ile yaşadığı sponsorluk sürecini belgeliyor. Süreç boyunca yaşananlar; ani gelişen fırsatlar, kulüp içi dinamikler, itibar tartışmaları ve hukuki gerilimlerle şekillendi.
Anlatılanlar, birinci ağızdan, yani sponsorluk sürecini doğrudan yaşayan markanın tepe yöneticisinden aktarıldığı için, hem kişisel hem kurumsal dinamikleri bir arada barındırıyor. Bu yönüyle, sponsorluk dünyasına ilgi duyan markalar, yöneticiler ve spor endüstrisi profesyonelleri için yol gösterici nitelikte önemli bir örnek sunuyor. Tabi ki bir de Galatasaray tarafını dinlemek gerekiyor.
Unutmayın ki Şubat 2025’te döner zinciri Maydonoz Döner’e “Fethullah Gülen Cemaati’ne finansman sağladığı” gerekçesiyle 32 ilde operasyon düzenlenmiş, 372 şüpheli gözaltına alınmış ve 25 bayiye de kayyım atanmıştı. İfade işlemleri tamamlanan zanlılardan 8’i etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanırken, 4’ü kamu görevlisi 126 kişi de tutuklanmıştı.
Bölüm 1: Her Şey Bir Maçla Başladı
Galatasaray sponsorluğu ile ilgili olarak kamuoyunda çok sayıda yanlış bilgi dolaşıyor. Oysa yaşananları kelimesi kelimesine hatırlıyorum. Bu sürece nasıl girdik, neden girdik ve nasıl gelişti, açıkça anlatmak istiyorum. Çünkü ortada hem ciddi bir yatırım hem de duygusal olarak bağlı olduğumuz bir camia var.
Ben ve iş ortağım Engin Bey, koyu Galatasaraylıyız. Yaklaşık on iki yıldır hem iş ilişkisi hem de dostluk sürdürüyoruz. Sadece iş değil, hayatlarımız da çok iç içe geçmiş durumda. Arada sırada birlikte maçlara gider, kulübün heyecanını stadyumda yaşarız. O maçlardan biri, her şeyi başlatan kıvılcım oldu.
2023 sonbaharında Galatasaray’ın Avrupa’daki bir maçına gitmiştik. Pavuk maçıydı sanırım; tam tarih net değil ama yaklaşık beş-altı ay önceydi. Biletlerimiz farklı yerlerden alınmıştı. Erkan Bey (Pepsi Türkiye yöneticilerinden biri) de o maçtaydı, ama farklı bir tribünde. Karşılıklı telefonlaşırken, Erkan Bey “Donanım Medya’nın locasındayım, sizi de davet ediyorlar,” dedi. Böylece locaya geçtik ve orada tanıştığımız kişi, Samet Bey, bize yepyeni bir perspektif sundu.
Samet Bey reklam sektöründe faaliyet gösteren, saha kenarı dijital panoların reklamlarını yöneten bir isimdi. Sohbet esnasında “Bu reklamlar işe yarıyor mu?” diye sorduk. Verdiği cevap açık ve netti: “Evet, çok etkili dönüş alıyoruz. Dilerseniz diğer markaların deneyimlerini de dinleyin.” Gerçekten de locada bulunan bazı büyük markaların temsilcileriyle konuştuk. Onlar da benzer şekilde olumlu geri bildirim verdiler.
Biz de denemek istedik. Samet Bey bize bir teklif sundu. Engin Bey’e döndüm ve “Abi birkaç maçta deneyelim, bayilerden nasıl bir tepki alacağız görelim,” dedim. Çünkü bizim iş modelimizde, bayilerden sattığımız ürünler üzerinden yaklaşık %3 oranında pazarlama katkı payı alıyoruz. Bu geliri daha etkili kullanmak istiyorduk.
İlk reklamlar döndükten sonra bayilerden gelen tepkiler tahminimizin çok üzerindeydi. “Markamızla gurur duyduk, Galatasaray’ın kenarında Maydonoz Döner yazıyor görmek bizi onurlandırdı,” dediler. Hatta bazı bayiler, “Bu tarz reklamlar devam edecekse katkı payını %10’a çıkaralım,” diyecek kadar ileri gittiler. Bu motivasyon bizi daha büyük bir adım atmaya yöneltti.
O noktadan sonra, yalnızca Galatasaray değil, Süper Lig’in birçok takımının maçlarında reklam vermeye karar verdik. Yaklaşık 10-12 kulüple, her maçta 8 saniyelik, maç başına toplamda bir dakikayı bulan dijital reklam alanları için anlaşma yaptık. Bu yatırımın maliyeti yaklaşık 20 ila 25 milyon TL + KDV civarındaydı.
Bu genişlemeyi tam planlıyorduk ki Galatasaray cephesinden sürpriz bir teklif geldi. Kulübün forma sırt sponsoru olarak bizi değerlendirmek istediklerini söylediler. Aslında bizim böyle bir planımız yoktu. Ne bütçemizi buna göre ayarlamıştık ne de böyle bir talebimiz olmuştu. Ancak teklif netti: “Sırt bölgesi şu anda boş, bu fırsatı değerlendirmek ister misiniz?”
İşte her şey burada daha da ciddi bir hâl aldı…
Bölüm 2: “Aslanın Göğsünde Olmak” Teklifi ve Karar Süreci
Galatasaray’dan gelen sırt sponsorluğu teklifi bizi çok şaşırttı. Çünkü o noktaya kadar biz yalnızca saha kenarı reklamlarıyla ilgilenmiş, ciddi bir bütçeyle 12’ye yakın kulüple dijital reklam anlaşmaları yapmıştık. Sırt sponsorluğu gibi prestijli ve görünürlüğü yüksek bir alan için ne bir hazırlığımız vardı ne de böyle bir beklenti içindeydik.
Teklif, reklam ajansı üzerinden geldi. Forma sırtındaki marka ile ilgili yaşanan bazı hukuki sorunlar nedeniyle orası boşalmıştı. Galatasaray yönetimi de sürecin uzamaması adına yeni bir sponsor arayışındaydı. Bize bu fırsatı teklif etmeleri hem onur vericiydi hem de duygusal açıdan yükü ağırdı.
Engin Bey bana döndü, “Böyle bir teklif var, ne dersin?” dedi. Açık konuşayım, üç gün boyunca uyuyamadım. Galatasaray bizim çocukluğumuz, Maydonoz Döner ise yıllar içinde ilmek ilmek ördüğümüz işimiz. İkisinin buluşması, bizim için sadece bir reklam anlaşmasından ibaret değildi. O dönem aramızda şöyle bir slogan da doğdu: “Aslanın göğsünde olalım.”
Fakat gerçekçiydik. Böyle bir sponsorluk, mevcut pazarlama bütçemizi zorlayabilirdi. Biz hâlihazırda büyük bir saha kenarı reklam yatırımına girmiştik. Bu teklif gelmeden önce sırt sponsoru olma gibi bir stratejimiz yoktu. Ancak Galatasaray gibi bir camiadan böyle bir çağrı gelmişti; “Gelin, bu alanı siz alın,” deniyordu. Reddetmek mümkün değildi.
Kısa sürede Galatasaray kulübüyle görüşmeler başladı. Stat işleriyle ilgilenen yöneticiler, başkan yardımcısı Niyazi Bey ve eski başkan Mehmet Cansun’un oğlu Naci Cansun ile bir araya geldik. Bizi araştırdıklarını, markamızı sevdiklerini ve ciddi bir potansiyel gördüklerini söylediler. Ancak küçük bir sorun vardı: Markamızın ismi.
“Maydonoz” isminin sırt kısmında yazması bazı yöneticiler açısından riskli bulunuyordu. “Icardi’nin üstünde ‘Osman Maydonoz’ gibi bir görüntü oluşur mu?” diye tereddüt ettiklerini açıkça dile getirdiler. Bu espri gibi görünen ifade aslında ciddi bir yönetim kararsızlığına işaret ediyordu.
Biz buna rağmen görüşmelere devam ettik. “İsimle ilgili bir hassasiyet varsa başka alanlara da açığız. Bizim için önemli olan Galatasaray’a katkı sağlamak,” dedik. Çünkü o anda mesele bir reklam mecrası değil, Galatasaray’a verilen bir destekti.
Bölüm 3: Sözleşme Öncesi, Para Sonrası – Güven Üzerine Kurulan Bir İlişki
Galatasaray ile sırt sponsorluğu üzerine yapılan ilk görüşmeler olumlu geçti. Hem markamızın büyüme hızı hem de taraftar nezdindeki karşılığı, yönetimin ilgisini çekmişti. Görüşmeler sırasında “Bütçeniz nedir?” diye sorulduğunda, biz açıkça belirttik: “Sizin ihtiyacınız varsa biz buradayız. Burası sırt olur, kol olur, farklı bir alan olur. Önemli olan Galatasaray’ın bu dönemi boş geçirmemesi.”
Yine de aklımızda net bir sınır vardı. Sırt sponsoru olacak olsaydık, 2 milyon Euro’yu geçmeyen bir bütçeyi planlamıştık. Ancak kulüp, başka bir sponsorluk modeli önerince, biz de o tarafa yöneldik. Yeni teklif; forma değil ama takım otobüsü, basın panosu, maç bileti hakları, takımın seyahat sponsorlukları gibi birçok alanı kapsayan, görünürlüğü geniş bir sponsorluk paketiydi. Bu modele sıcak baktık.
Henüz sözleşme imzalanmamıştı ama belirli konularda anlaşma sağlanmıştı. Tam bu aşamada, unutulmaz bir telefon geldi. Galatasaray Sportif A.Ş. yöneticilerinden Mete Bey, maç günü Engin Bey’i aradı. “Sponsorluk bedelini hemen bugün ödemeniz gerekiyor,” dedi.
Engin Bey şaşırdı. “Henüz sözleşme imzalanmadı,” dediğinde aldığı cevap ilginçti:
“Her şey sözleşme değildir, siz Galatasaraylısınız. Bugünün 25 milyonu, yarının 50 milyonudur.”
Aslında bu ifade bizi etkiledi. Galatasaray’a olan sevgimiz, bu süreçteki her kararımızın arka planında yer aldı. Normal şartlarda, şirket prosedürlerimiz gereği, sözleşme olmadan hiçbir ödeme yapmayız. Ama bu sefer, ticaret değil, aidiyet duygusu ağır bastı.
O gün, şirketin finansal durumu anlık olarak müsait değildi. Ancak ben ve Engin Bey, şahsi olarak şirket hesabına para aktardık. O parayla tek tuşla ödeme yapıldı. İşte bazen bazı şeyler sadece deftere yazılmaz, kalbe kazınır. Bu da onlardan biriydi.
Aynı gün oynanan Tottenham maçı, Galatasaray’ın tarihi galibiyetlerinden biri olarak hafızalara kazındı. Takım sahada adeta şov yaptı. Biz ise o maçı izlerken, Mete Bey’in ne demek istediğini daha iyi anladık. “Bugünün 25 milyonu, yarının 50 milyonudur” cümlesi, tam da o gün anlam kazandı.
Bölüm 4: Lansman Yok, Gölge Var – İstihbarat Açıklamasıyla Başlayan Kriz
Ödememizi yaptık, sponsorluk duyurusu Galatasaray tarafından 7 Kasım’da yapıldı. Sözleşme imzalandı, belgeler tarafımıza ulaştı. Biz de bu süreci duyurduk. Sosyal medyada ciddi bir etkileşim aldık. Öyle ki, Galatasaray’a bizden daha yüksek bedellerle sponsor olan bazı markaların duyuruları bile bizimki kadar ses getirmedi.
Ancak birkaç gün sonra, beklenen bir gelişme bir türlü gelmedi: Lansman yapılmadı.
Galatasaray kulübü, duyuruyu attıktan sonra sessizliğe büründü. Önce “Bugün”, sonra “Bu hafta”, sonra “Belki ay sonu” denildi. Ama zaman geçiyor, biz sahada görünmüyorduk. Üstelik bizimle birlikte sponsorluk duyurusu yapılan ya da bizden sonra açıklanan diğer markaların lansmanları ardı ardına gerçekleşiyordu.
Biz de doğal olarak kulübe sorduk: “Neden bizim lansmanımız yapılmıyor?”
Verdikleri cevap ise bizi hem şaşırttı hem de derinden yaraladı:
“Kulübe sizinle ilgili bir istihbarat geldi. Bu nedenle süreci biraz bekletiyoruz.”
Bu ifade başlı başına bir sorundu. Ne demek istiyorlardı? Bu istihbarat neydi? Hangi kurumdan gelmişti? Savcılık mı? Emniyet mi? Bir söylenti mi, resmi bir yazı mı? Bu soruların hiçbirine net bir cevap alamadık. Adeta havaya bırakılmış bir cümleyle, ticari bir itibar zedelenmişti.
İlk anda ne olduğunu anlayamadık. Bu açıklamanın gerçek anlamını kavramamız birkaç gün sürdü. O arada süreci, Galatasaray camiasındaki tanıdıklarımızla, bazı spor yazarlarıyla ve sosyal medya figürleriyle paylaştık. “Bu şekilde sümen altı edilmek” ifadesi hafif kalır. Adeta görünmez bir bariyerle karşı karşıya kaldık.
Bizi en çok yaralayan şey şu oldu:
40 milyona yakın taraftarı olan Türkiye’nin en büyük kulüplerinden biri, söylentilere dayanarak böyle önemli bir süreci durdurabiliyor muydu?
Biz aşağıda, saf bir taraftar sevgisiyle kulübümüze destek olurken; yukarıda, yönetim katlarında, hayali iddialarla kararlar alınıyordu. İşte asıl ağrıma giden buydu.
Galatasaray’a olan sevgimizden ötürü bu durumu büyütmemek adına elimizden geleni yaptık. Kulübün yönetim kadrosuyla tekrar temasa geçtik, “Varsa bir iddianız, açıkça söyleyin. Hatta elinizde belge varsa savcılığa verin,” dedik. Hiçbir zaman geri adım atmadık ama krizi büyütecek bir tavır da takınmadık.
Bölüm 5: “Bu İş Böyle Kapanmaz” – Fesih, Gizlilik ve İtibar Meselesi
Yaşanan belirsizliklere ve lansmanın yapılmamasına rağmen biz süreci sakince yönetmeye çalıştık. Ancak geçen zaman içinde reklamlarımız da yayınlanmamaya başladı. Anlaşma gereği stat kenarlarında yer alması gereken panolar, maçlarda görünmez olmuştu. Geriye dönüp baktığımızda, yaklaşık 10 aylık bir planlamanın 2,5 ayı sessizlikle geçti. Sürenin neredeyse dörtte biri kaybolmuştu.
Tam bu noktada Galatasaray yönetimi bize döndü. “Arkadaşlarımız süreci iyi yönetemedi, kusura bakmayın,” dediler. Ardından asıl mesele açıklandı:
“Aslında sizinle ilgili herhangi bir iddia yok. Ancak kulüp içindeki bazı yöneticiler bu işbirliğini istemiyor.”
Bu bizim için dönüm noktasıydı. Galatasaray gibi büyük bir camianın içinde çeşitli klikler, gruplar ya da lobi gruplarının olabileceğini anlayışla karşılayabiliriz. Ama bir markanın, kişisel çekişmeler ya da iç mücadeleler nedeniyle kenara itilmesi kabul edilemezdi.
Kulüp tarafından önerilen çözüm şuydu:
“Sözleşmeyi feshedeceğiz ama bunu kimseye duyurmayacağız. Gönderileri kaldırmayacağız. Geriye kalan haklarınızı askıya alacağız. Parayı da ödemeyeceğiz.”
Açık konuşmak gerekirse bu, ticari bir tehdit gibi algılandı. Madem bir fesih var, neden duyurulmuyor? Madem bir sorun var, neden açıkça konuşulmuyor? Biz markamız adına böyle bir gizlilik zırhı altında tutulmayı asla kabul edemezdik.
Bu noktada çok net bir karar aldık:
Bizim için konu para değildi. Zaten yönetici ortaklarımız arasında yapılan görüşmelerde “Gerekirse Galatasaray’a bu parayı bağışlarız,” bile dedik. Ama konu itibar olunca işler değişir. Hem kendi markamızı hem de bizi temsil eden bayileri ve iş ortaklarımızı bu belirsizliğin içinde bırakamazdık.
Bu süreçte kulüp yeni bir öneriyle geldi:
Reklam haklarının ve bilet avantajlarının 6 milyon TL’lik kısmını uygulamaya devam edelim. Üzerine bizden 4 milyon TL daha alarak bu işi “bağış gibi” sonuçlandıralım. Yani 10 milyon TL’lik kısmın iadesi yapılsın.
Biz bu öneriye de evet dedik. Hatta şirket prensibi olarak normalde evraksız iş yapmayız, çek-senet olmadan hiçbir ödeme kabul etmeyiz. Ama bu defa, sadece protokol ile ödeme yapılacağı söylendi ve yine anlayış gösterdik.
Ancak protokol hazırlanmadı. Stat kenarı reklamlarımız da yeniden gösterilmedi. Bu noktada sürecin artık sürdürülebilir olmadığını gördük. Engin Bey kulübe “Bu iş böyle yürümez, biz protokol yapmayacağız. Konuyu hukuk yoluna taşıyoruz,” dedi.
Geçtiğimiz hafta itibarıyla Galatasaray’a resmi tebligatımızı gönderdik. Aynı gün içinde, kulüp tarafından sözleşmenin feshedildiğine dair resmi belge de elimize ulaştı. Ne yazık ki bu da hukuken sorunlu bir durumdu; çünkü bizim tebligatımızdan sonra böyle bir fesih bildirimi yapılamazdı.
Bölüm 6: İthamlar, İstifhamlar ve Sessiz Bir Savaş
Sponsorluk sürecimiz boyunca karşımıza açık açık konmamış ama hep gölgede bırakılan bir itham vardı. Lansmanın ertelenmesi, reklamların yayınlanmaması, iletişimsizlik… Tüm bunların ardında ne olduğu merak konusuydu. Kulüp tarafından bize açık açık hiçbir suçlama yapılmadı. Ancak “kulübe gelen istihbarat” ifadesi, havada asılı kaldı.
Bir süre sonra şu soruyla baş başa kaldık:
“Bu itham ne olabilir?”
Oturduk, düşündük. Bu ülkede bir markayla ilgili “istihbarat geldi” denildiğinde akla gelenler bellidir. Ne yazık ki, geriye yalnızca iki seçenek kalıyordu:
FETÖ ya da PKK.
Böyle bir şeyin ima dahi edilmesi bizim için kabul edilemezdi. Ne geçmişimizde, ne ilişkilerimizde böyle bir gölgeye yer vardır. Zaten bu ihtimalin absürtlüğü kadar, bu “sopa”nın bir araç gibi kullanılması daha da rahatsız ediciydi.
Açık konuşmak gerekirse, bu ithamın gerçek olduğuna biz de inanmadık. Daha çok, Galatasaray içindeki bazı grupların kendi çıkarları doğrultusunda bir alan yaratmak için bizi dışlamaya çalıştığını düşündük. Çünkü sponsorluğumuz çok büyük etkileşim aldı. Belki de bu görünürlük, bazı planları bozdu. “Bu işin değeri yüksek, yerini biz alalım” diyenler oldu belki.
Bu da yetmezmiş gibi, bize şu teklif yapıldı:
“Sözleşmeyi feshedeceğiz ama kamuoyuna duyurmayacağız. Gönderileri kaldırmayacağız. Ödemeyi de yapamayacağız.”
Bu, bir markanın itibarını sessizce gölgelemektir. Hem ticari hem hukuki olarak sorunlu, hem de etik dışı bir yaklaşım. Oysa biz bu süreci başından itibaren açık yüreklilikle yürüttük. Ne yaptığımızı, neden yaptığımızı herkesin önünde anlattık.
Süreç boyunca Galatasaray camiasının içinden bazı isimler bize destek oldular. Özellikle derneğimizin başkanı, bazı spor yazarları ve sosyal medyadaki etkili isimlerle süreci paylaştık. Hukuki olarak da artık net bir pozisyondayız. Tebligatımızı gönderdik, resmî süreci başlattık. Ancak tekrar edeyim:
Biz Galatasaray’la değil, bu süreci kötü yönetenlerle karşı karşıyayız.
Benim yakamda hâlâ Galatasaray rozeti var. Taraftarlığımız baki. Ama bu yaşananlar, camiaların içindeki küçük kliklerin büyük markaları nasıl etkileyebileceğini gösteren acı bir örnek oldu.
Bölüm 7: Paranın Değil, İtibarın Hikâyesi
Maydonoz Döner olarak Galatasaray sponsorluğuna giden yolda attığımız her adım, ticari mantıktan çok aidiyet duygusuyla şekillendi. Normal şartlarda, hiçbir sözleşme imzalanmadan ödeme yapılmaz. Ama bu süreçte, “Biz Galatasaray’a güveniyoruz” dedik. Protokolsüz, evraksız, sadece sözle milyonlarca liralık transfer yaptık. Geri dönüp baktığımızda, mesele ne bütçe ne de görünürlükmüş aslında. Mesele, samimiyetin karşılık bulup bulmamasıymış.
Bu süreçte en çok zorlandığımız şey, insanların bize “Neden sponsor oldunuz?”, “Neye sponsor oldunuz?” sorularına cevap veremememizdi. Bayilerimize, dostlarımıza, iş dünyasındaki çevremize bu anlaşmanın ne ifade ettiğini tam anlatamamak bizi yıprattı. Çünkü sözleşme var ama lansman yok, reklam var ama yayın yok, ödeme var ama açıklama yok.
Bu durum hem bizi hem de Galatasaray’ı kamuoyu önünde zor durumda bıraktı. Bir markanın iletişim alanı bu kadar sessiz kalırsa, ortaya çıkan boşluğu dedikodular doldurur. Biz bunu yaşadık.
Ancak baştan beri söylediğimiz gibi, mesele para değil, itibar. Gerektiğinde bu sponsorluk bedelinin tamamını bağışlamaya hazır olduğumuzu açık açık ifade ettik. Ama bir iddianın gölgesinde kalmak, sessiz sedasız tasfiye edilmek, “duyurmayalım, unutulsun” anlayışıyla yönetilmek kabul edilemez.
Tüm bu yaşananlara rağmen Galatasaray’a olan sevgimizde bir eksilme yok. Bu sürecin sorumlusu, kulüp değil; süreci kötü yöneten, hesap yapan, belirsizlikten faydalanmaya çalışanlardır. Bugün yaşadığımız sorunlar, yalnızca bizim değil, sponsorluk sektörünün tamamı için öğretici niteliktedir.
Sonuç olarak bu yazı; bir markanın, bir kulübün göğsünde yer almak isterken, onun ağırlığını nasıl taşıması gerektiğini gösteren gerçek bir hikâyedir. Çünkü bazen sadece görünmek yetmez — değer görmek de gerekir.
Galatasaray x Maydonoz Döner Sponsorluk Sürecinin Özeti
Maydonoz Döner, Galatasaray ile saha kenarı reklamlarıyla başlayan ilişkisini kulüpten gelen davetle forma sırt sponsorluğuna taşıdı. Sözleşme öncesi ödeme yaptı, ancak lansman yapılmadı, reklamlar yayınlanmadı. “Kulübe istihbarat geldi” denilerek süreç belirsizliğe sürüklendi. Şirket, itibarının zedelendiğini belirterek Galatasaray yönetimine tebligat gönderdi ve hukuki süreci başlattı.
Anasponsor Yorumu
- Hiçbir marka duygusal motivasyonla temel prosedürleri atlamamalı.
- Büyük kulüpler söylentilere değil, ilkelere ve şeffaf protokollere göre hareket etmelidir.
- Şeffaflık, sadece kriz anlarında değil, markanın varlığını görünür kılmak için her aşamada gerekir.
- Sponsorluğu yöneten kulüpler kadar, sponsor olan markalar da kendi prosedürlerini tavizsiz uygulamalıdır.
Sponsorluk dünyasında işler bazen sadece sözleşmelerle değil, duygularla, beklentilerle ve itibarla da yürür. Elbette bu hikâyenin bir de Galatasaray cephesi var. Marka açısından ciddi iddialar içeren bu anlatım, kulübün perspektifiyle birlikte değerlendirildiğinde daha bütünlüklü bir tablo ortaya çıkacaktır.
Anasponsor
Related posts
Ne Dilersen Dile
Kategorilerimiz
- Eğlence-Medya (83)
- Etkinlik (113)
- Fuar-Kongre-Konferans (150)
- Genel (124)
- Haber (475)
- Haftanın Gelişmeleri (456)
- İnfografikler (32)
- Kültür-Sanat (166)
- Özel (74)
- Sosyal Sorumluluk (26)
- Spor (1.818)