Sponsorluk anlaşmalarını tam olarak yerine getiremeyen kurumları gözlemlemek gerçekten doğru olmak gerekirse sıkça karşılaşılan bir durumdur. Bahsettiğim konu; markaların sponsorluk sözleşmesinde yazanları uygulamaması / uygulatamaması değil, sponsorluğun hangi amaçlarla yapıldığını çözememeleridir. Yanlış sponsorluklar, kurumun yanı sıra etkinlik sahibini ve ziyaretçileri de olumsuz etkileyebilmektedir.
Sponsorluk günümüzde üçüncü çağını yaşıyor. Hani o “Logomuzu olabildiğince çok koyalım, bizi görsünler, sevsinler” mantığı eski dünyalarda kaldı. En azından bu mantığın ülkemizde de yavaş yavaş kırıldığını görüyoruz. Duygusallığın öneminin görmezden gelinmemesi gerekiyor. skiden işe yarayan yöntemler, 90’lı yıllarda amacına uygun şekilde işlemekteydi, ancak şimdi yalnızca bu yöntemleri kullanan kurumların kaybedeceğini açıkça ifade edebiliriz.
Günümüzde hala yanlış sponsorluklarla parasını ve zamanını boşa harcayan kurumları gördükçe, bu yazıyı yazma gereği duydum. Etkinliklerde yapılan sponsorluk hatalarını 5 kısa maddede özetleme çalıştım.
Hata #1: “Logomuz Nerede Gözükecek” Düşüncesi
Sponsorluk faaliyetlerinde sadece logoların yer alacağı düşüncesiyle hareket eden markalar hala mevcuttur. Elbette logoların görünümü önemli bir unsurdur. Logo konumlandırmanın önemsiz olduğunu, asla logoya yer verilmemesi gerektiğini söylemiyorum. Sponsorluk, markalar için belirli bir hedef kitleye, belirli bir zaman diliminde bin bir çeşit uygulama fırsatının olduğu bir pazarlama faaliyetidir. En son katıldığınız etkinliği hatırlamaya çalışın. Hanginizin aklında sponsor olan kurumların logoları yer etti? Hangi kurumları hatırlayabiliyorsunuz? Bu sorulara vereceğiniz cevap size artık niye sadece logo konumlandırmasının yeterli olmadığını açıklayacaktır.
Katılımcıların ilgisini çekmek başlı başına bir sanattır. İnsanlar artık deneyimler istiyorlar. Onları heyecanlandıran, cezbeden şeylerin bir parçası olmak istiyorlar. Günümüz koşullarında dikkatlerin kolayca dağıldığı bir ortamda, kullanıcılarla etkileşim kurabilecek deneyimler yaratmanız gerekmektedir. İşte markalar açısından zorluk tam da burada başlar. Aklıma gelen iki anımı paylaşmak istiyorum.
Geçtiğimiz günlerde odamı toplarken katıldığım bir etkinlikte çekilmiş olan bir fotoğrafımı gördüm. Fotoğrafı, zamanında fiziksel etkinlikler için yükselen bir trend olan Presstagram ile çekinmiştim. Presstagram, belirli bir hashtag ile Instagram’a yüklenen her fotoğrafın anında basılıp fotoğraf sahibiyle paylaşıldığı bir hizmettir. Fotoğraf çerçevesinde etkinliğin sponsorlarının logoları da yer alıyordu, elbette.
Başka bir etkinlikte ise katılımcılarla video röportajları yapılıyordu. Bu röportajlar, etkinlik sonrasında derlenip YouTube’a yüklenecekti. Röportajı yapan herkese, Polaroid fotoğrafta etkinlik için teşekkürler ifade ediliyordu. Bu fotoğrafta etkinliğin websitesi de yer alıyordu. Websitesini bu şekilde hatırlatmak kötü bir fikir değildi, diye düşündüm. Bu fotoğrafta da sponsorların logolarının yer almasında bir sakınca yoktu, öyle değil mi?
Bakınız: Sponsorluk Politikası Nasıl Hazırlanır?
Hata #2: “Organizatör Tanıdık, Sponsor Olalım” Mantığı
Sponsorluk alanında daha fazla insan ve kurumla tanıştıkça, beni üzen konulardan en önemlisinin sponsorluk faaliyetlerinin “tanıdıklarla yürütülmesi” olduğunu belirtebilirim.Kurumsal olsun veya olmasın, bir şirketin tamamen duygusal kararlar alarak bir projeye sponsor olması düşünülemez! Türkiye’de bu durumu değiştirmek için çaba sarf ediyorum. Elbette tanıdıklarınız veya önceden iş yaptığınız organizasyonlara sponsor olma kararı almanın daha kolay olduğunu biliyorum, ancak her sponsorluğun geri dönüşünü maksimize etmek önemlidir.
Sponsorluğun bir hayır işi, yardım veya bağış olmadığını anlamakta zorluk çekiyoruz. Kurumların sponsorluğu bir fırsat olarak görmeleri, sponsorluğun aynı zamanda bir pazarlama aracı olduğunu unutmamaları gerekmektedir. Sponsorluk, etkinlik katılımcılarıyla derin bir bağ kurmayı mümkün kılar. Sonuç olarak sponsorluk hedef kitleye bire birde dokunabildiğiniz belki de tek pazarlama aracıdır.
Bakınız: Markaların Uyguladığı 10 Sponsorluk Yöntemi
Hata #3: “Belki Birileriyle Tanışırız”
Neden belki? Sponsorluk, kumar oynamak değildir. Stratejinin ve sponsorluk beklentilerinin önceden çok iyi planlanması gerekmektedir. Planlama sürecinde, etkinlik sahibi, etkinlik katılımcıları ve sponsor olan firma temel düşünce olarak ele alınmalıdır. Bazı şeyleri tam olarak önceden kestirmek kolay olmayabilir, ancak durumu akışına bırakmak veya “kısmet” demek durumu iyileştirmeyecektir.
Sponsor olacak kurumlar, sponsorluk sırasında neler yapacaklarını ve yapmayacaklarını kontrol edebilirler. Bu nedenle, potansiyel müşterileriyle (katılımcılar veya konuşmacılarla) nasıl etkileşimde bulunacaklarının açık bir planına sahip olmaları gerekmektedir. Sponsorluğu etkin bir şekilde kullanarak bu amaçlara ulaşmak mümkündür.
Hata #4: “Call-To-Action da Nedir?”
Call-to-action, Türkçede “Harekete Geçirici Mesaj” (HGM) olarak çevrilebilir, ancak anlamını kaybetmemesi için İngilizce olarak kullanmayı tercih ediyorum. Kısacası, bir izleyiciyi, ziyaretçiyi veya katılımcıyı bir eylemde bulunmaya teşvik etmek anlamına gelir. Bu kavram genellikle dijital platformlarda sıkça kullanılır. Dijital mecralarda kullanımı kolaydır tabii ki 🙂 Etkinlik açısından bakıldığında, HGM katılımcılarla etkileşim kurmak için kullanılmalıdır.
Etkinlik sponsorluklarında her sponsorun birden fazla HGM’si olmalıdır. Bu HGM’ler, sponsorluğun kategorisine bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Basit bir genelleme yapmak zor olabilir. Örneğin, bir önceki hata maddesinde verdiğim “Presstagram” örneğindeki HGM, katılımcıya bir fotoğraf çektirip bunu Instagram’da paylaştırmaktır. Başka bir örnek olarak, yeni çıkan veya çıkacak bir telefonu katılımcıya verip, fotoğraf çekmesini sağlamak ve ardından çekilen fotoğrafı e-posta olarak kendisine göndermek de bir HGM örneğidir. Bu şekilde ilgili katılımcının e-posta adresini elde etmek oldukça kolaydır.
Uygun ve etkili bir HGM bulmak zaman isteyebilir. Bu konu üzerinde derin düşünülmesinde fayda var. Ya da direk Anasponsor’a danışın, size en uygun HGM’yi keşfedebiliriz.
Hata #5: “Katılımcı kitlesi neden önemli ki?”
Sözüm meclisten dışarı. Zannedersem kurum olarak en azından bir defa Facebook üzerinden reklam vermeye çalışmışsınızdır. En azından “hedefleme” nin ne olduğunu duymuşsunuzdur. Çok sevdiğiniz ajansların size bu soruyu sorduğunu tahmin edebiliyorum. Hani hedef kitleyi, demografik yapıları, karakter özellikleri vb. şeyleri çoktan çıkartmış olmalısınız.
İşte etkinliklere yapılan sponsorlukta da bunların önemli aynı. Her etkinlik genellikle belli bir kitleyi hedefler. Bir yapı fuarında eczacıları göremezsiniz. (Zaten görürseniz o işte bir yanlışlık vardır.) Katılımcı kitlesinin ne olduğunu bilmek, sponsorluktan fayda sağlamaya yarayan çok önemli bir bilgidir. Bu noktada etkinliğe kimlerin katılacağını, daha da önemlisi o katılımcıların beklentilerinin ne olduğunu değerlendirmek gerekir. Buna göre uygulanacak bir aksiyon ile daha yararlı mesajlar verilebilir. Bu sayede sponsorluk yatırımının geri dönüşü maksimize edilebilir.
Aklınızdaki sorular için bizlere “bilgi@anasponsor.com” adresinden ulaşabilirsiniz.
Bir sonraki yazımda görüşmek üzere.
Yazan: H. Alper Koç
Güncelleme: 06.06.2023
Bizimle iletişime geçin!
Anasponsor
Related posts
Ne Dilersen Dile
Kategorilerimiz
- Eğlence-Medya (83)
- Etkinlik (106)
- Fuar-Kongre-Konferans (150)
- Genel (124)
- Haber (474)
- Haftanın Gelişmeleri (420)
- İnfografikler (31)
- Kültür-Sanat (164)
- Özel (65)
- Sosyal Sorumluluk (22)
- Spor (1.723)